30 Aralık 2010 Perşembe

Evim evim güzel evim!

Yeniden evimdeyim. Kar nedeniyle iptal olan onlarca uçuşun bir önceki günü yola çıktığım için çok şanslıydım doğrusu. arkamdan tüm avrupa hava trafiği kilitlenmiş. Bense birkaç saat gecikmeyle evimdeydim.
Paris'ten İstanbul'a dönmek; buz gibi bir dondurmanın ardından içilen bir bardak su gibi geldi bana. Evime dönmek içimi dinginledi, hasret çektiklerime kavuşmak beni yeniden heyecanlandırdı...
Bu arada dönmeden önce bir fırsatını bulup Lüksemburg bahçeleri yakınındaki Rue Vavin'de yer alan ünlü italyan dondurmacılarından birine gidip kahvemi de içtim, tabii dondurmadan sonra...Dondurmanın koyu kıvamı ve eşsiz aroması bir başkaydı. İtalyanlar bu işi gerçekten de çok iyi yapıyorlar.



18 Aralık 2010 eve dönüş tarihim. Gökyüzünde evime doğru yol alırken bulutlardan fırsat buldukça bir yandan İsviçre alplerinin tadını çıkarırken bir yandan da kafamdaki fikirleri kağıtlara aktardım. Pek çok fikirle döndüm Paris'ten...

11 benim uğurlu rakamım ve 2011 daha ilk günden bana şans getirdi gibi...3 Ocak itibarıyla Benne pastanesinde işe başlıyorum. Mutfağı son teknolojiyle donatılmış bu mutfakta işinin uzmanı bir ekip beni aralarına alıyor. Bundan böyle ben de yepyeni tatlarla Benne vitrinini zenginleştirmek için çabalayacağım.
Yılbaşı için bir klasik olan kütük pastanın yanısıra, türlü modellerde boyadığım kurabiyeler de hayli ilgi gördü.
Evet, İstanbul'a döner dönmez kolları sıvadım ve halihazırda yaklaşık 6 aydır gönüllü olarak birlikte çalıştığım Benne ekibinin yılbaşı telaşına ortak oldum...Benne ayrıca türlü türlü doğumgünü pastaları, tatlı tuzlu çeşitleri, turtalar, rulo pastalar, enfes profiterollerin de özenle hazırlandığı butik bir pastane.



Tabii bu blogda yeni tariflerimi paylaşmaya devam edeceğim elimden geldiğince...Endişeniz olmasın.


Hepinize mutlu sağlıklı şanslı bir yıl diliyorum. Kucak dolusu sevgilerimle,

16 Aralık 2010 Perşembe

İstanbul yolcusu kalmasın!

Yüzdüm yüzdüm sonuna geldim...
5 haftalık maratonum bu cumartesi sona eriyor. Artık bir sertifikam daha var ve çok mutluyum.
Son yazımdan bu yana neler yaptım?
- Şefime ve arkadaşlarıma türk kahvesi sunumu ( aşağıda Chef Tranchant'a kahve sunumum, demo sonunda da fal baktım kendisine, hiç de anlasam!)

- Ünlü hollandalı ressam Mondrian'la birgün
- Biraz hediye alışverişi (lütfen dikkat : biraz)
- Bolca mutfak malzemesi alışverişi (lütfen dikkat : bolca)
- Bu bolca alışverişi bir koliyle İstanbul'a yollama

Piet Mondrian ve Mavi Ağaç, 1920'li yıllarda böylesine modern çalışarak hayli zoru başarmış bir ressamla tanışmış olmaktan dolayı çok mutluyum. Dünya savaş derdindeyken birileri kendine bambaşka dünyalar yaratabilmiş... Bu tabloyu görene kadar kara ağaç dallarına tek saplantılı kendim sanıyordum. Bu kadar mı güzel tuale aktarılır?


- Haftanın keşfi: Sadaharu AOKI
- Ve tabi ki final sınavı heyecanı ve mezuniyet töreni

Paris'te de İstanbul'daki telaşım gibi koşturup duracağımı söyleseler herhalde güler geçerdim. Okuldaki yoğun programdan başka, yaşadığım evi kendi evim gibi benimseyip herkes için akşam yemeği yapmaktan vazgeçmedikçe, bir an evvel eve döneceğime aynı sokakta terzi dükkanı olan Antepli Yaşar abiye merhaba demeden geçemedikçe, odama çekilmek yerine ev sahibim Madam Beatrix'i ziyarete gelen torunlarını kucağıma alıp onlara kitap okuyarak kendi kızıma olan hasretimi gidermeye çalışmadıkça, metroya binmek dururken yürümekten yorulmayınca, bu halimden şikayet etmem de haksızlık olur sanırım. Ne yapayım, benim dinamomda böyle çalışıyor... Yaşadığım her an bir işe yaramalıyım.

Sınavım çok iyi geçti. Mutfakta 10 kişiydik. 3 gruptuk. Ben amiyane tabiriyle en kazık tatlıyı çektim kurada. Stresliydim. Ama malzemeleri tartmaya ve çalışmaya başladığımda tüm heyecanım yokoldu. Kendimi 3 çikolatalı musa adadım, tam ikibuçuk saat boyunca. Sonuç beklediğimden iyi oldu. Tadına da bakabilseydim keşke ama hazırlanan tatlıyı tezgahınızda bırakıp mutfağı terketmeniz isteniyor sizden. Arkadan gelecek olan jüri tatlınızı değerlendirip notunuzu veriyor. Tatlıdan başka bir sınavda, yağlı kağıttan kalem yapıp çikolatayla Opéra yazmanız isteniyor. Aynı adı taşıyan tatlı için bir ritüel bu. Bir kartonun üzerine düzgün figürlerle yazmanız ve çevresini de süslemeniz bekleniyor. Bu konuda bol pratik yapmış olmanın avantajını gördüm. Yazım beklediğimden güzel oldu.
En büyük stres sınavda şef tarafından sürekli uyarılıyor olmak. Şef hata yapan birini gördüğü anda avazı çıktığı kadar bağırıyor ve iki ayağınızı bir pabuca sokabilliyor. En zoruda son dakikalar, tatlıya son halini vereceksiniz, kafanızda bir fikir var ama şef o kadar çok zaman uyarısı yapıyor ki, eliniz ayağınız birbirine dolanıveriyor. Yapabilecekseniz de yapamayabiliyorsunuz. En büyük mutluluk anıysa mutfağı terkedip sınav hakkında arkadaşlarla yorum yapmak...

Haftanın keşfi: Sadaharu AOKI. Bu adı ilk biricik kardeşim Emre'den duydum. Bana Paris'e daha gelmeden mutlaka gitmem ve görmem gerektiğini söylemişti. Yaşadığım eve nispeten daha yakın diye hep erteledim keşfimi ve nihayet final haftası gidebildim. Teşekkürler Emre'cim. Tek cümleyle;
''Sadaharu AOKI : Hayatımda yediğim en lezzetli makaron''.
Abartmıyorum inanın bana. Hele aslında pek de hazetmediğim ama methini duyduğum için denemek istediğim yeşil çaylı makaronun hiç bitmemesini istedim. Makaronda öyle bir tatlı ki, tek lokmada yiyebilirsiniz. Artık kaç ısırıkta bitirdim hatırlamıyorum ama dediğim gibi hiç bitsin istemedim. Bilenler bilir öyle ucuz bir tatlı da değil ki şöyle bir paket alıp, bir bankta oturup yiyebilelim çekirdek misali...
Olsun tattım, notumu da verdim. Herkese de tavsiye ederim şiddetle.


Ve bu sabah, mezuniyet törenimiz.
Bu serüveni benimle paylaşan herkese sonsuz teşekkürler, beni dünyanın bambaşka yerlerinden izlediniz, oradaydınız biliyorum...

Şimdi eve dönme zamanı... Kavuşma, yeniden işe koyulma ve uygulama zamanı, yeni yıla bambaşka bir heyecanla giriyorum.
İrmik hanım'dan hepinize şimdiden mutlu nice yıllar...
İstanbul'dan sizlere yeniden kavuşmak dileğiyle, şimdilik hoşçakalın...

13 Aralık 2010 Pazartesi

Paris:Keşfetmek

Merhaba tatlıseverler,
Paris sokakları yılbaşı telaşına büründü tamamıyla. Herkeste çılgın bir alışveriş telaşı. Her yer ışıl ışıl. Sokaklar soğuğa rağmen hareketli...
Öncelikle haftanın keşfini paylaşmak istiyorum sizlerle. Paris'in bence en lezzetli chaussons aux pommes'unu (okunuşu: şoson o pom anlamı: elmalı pabuç) ve pain au chocolat'sını (pen o şokola anlamı çikolatalı ekmek) tadabileceğiniz bir mekan:
Blé Sucré (anlamı: şekerli buğday)

Bastille yakınlarında. Paris'in en sevdiğim Marais sokaklarında uzun uzun gezebildiğim bir günü, açığa çıkan enerji ihtiyacımı karşılamak üzere hedef pastaneme kitlendim. Marais'den de yaklaşık 25 dakika daha yürüyerek Blé Sucré'ye ulaştım. Küçük bir dükkan ama hayli kalabalık. Çeşit çeşit ekmekler, tatlılar, çikolatalar ve atıştırmalıklar. Temel pastacılık grubumdan Japon arkadaşım Gaku diploma sonrası stajını burada yaptı. Satıştaki bayanlara onun selamını iletince fotoğraf çekme iznini de kapmış oldum. Yoksa Paris'te pastanelerde fotoğraf çekmenize imkan yok. Bağırıp çağırırlar size. Ama biz keşif avcılarını durdurmak zor. Hatta bir keresinde bir vitrinin fotoğrafını çekmek için beraber gezdiğim arkadaşları içeri gönderdim satıştakileri oyalasınlar diye!!! O kadar ciddi risk anlayacağınız!

Meşhur elmalı pabuç...

Gelelim Paris'te bu haftama;
Aslında tam metro haritasını kullanmadan eve dönüş yolunu bulmayı, tam adres soranlara yön göstermeyi, tam sıkışık masalarda dipdibe yemek yemeyi becerebiliyordum ki geri dönüş için gerisayar buldum kendimi. Bal yanaklı kızıma, eşime, aileme, dostlarıma en kısası evime geri dönmenin heyecanı var şimdi yüreğimde. Soğuk ama romantik Paris'ten ayrılma zamanı yaklaşıyor.
Bu hafta içinde Paris'in en muhteşem konser salonlarından birinde bir konsere katılma fırsatım oldu. İstanbul'dan ayrıldığım ilk haftasonu Monalisa'ya koşup içimi dökmem gibi, bu konserde beni bambaşka dünyalara götürdü. Hele muhteşem kostümüyle soprano Sandrine Piau sahneye çıktığında hayranlıktan ağzım açık kaldı. Bu konsere, ev sahibimin keman sanatçısı ve rejisör oğlu François tarafından davet edildim. Konser programı geçen cuma intihar ederek yaşamına bir otel odasında veda eden mesai arkadaşlar Pierre'e adanmıştı. Ve sopranonun performansı sırasında tüm salonun sessiz kalarak anısına saygı göstermemizi istediler. Tüylerim diken diken izledim her ayrıntıyı. Dramlar dramlar ve müzik.
Ama beni sevindiren olaylarda oldu...
Geçenlerde okul arkadaşımın ders arasında okuduğu kitaba ilişti gözüm ve ''the fourty rules of love'' diye sesli okudum ve tam soyunma odasına yönelecekken ismin bana birşeyler çağrıştırdığını hatırladım. Hemen dönüp kitabın altına baktım. Elif Shafak yazıyordu... Amerikalı arkadaşım Jamie kitapçıda kendine kitap ararken konusu ilginç gelmiş ve almaya karar vermiş. Nasıl mutlu oldum, nasıl? Hintli arkadaşım Neha'da uzun uzun Orhan Pamuk'a hayranlığından bahsetti bana. Ne mutlu ki bizi edebiyatta uluslararası alanda temsil eden yazarlarımız var! Keşke çeviriye layık diğer yazarlarıda yurtdışında kitap raflarında görebilsek. Bu konudaki girişimlerimiz malesef çok yetersiz. Ayrıca İstanbul'da olmayabilirm ama Elif Şafak'ın yeni kitabının da piyasaya çıktığı haberini de aldım, zira kendisini tweeter'dan takipteyim...




Soprano Sandrine Piau




Theatre Champs Elysees

Okulda neler mi yaptık? En heyecanla beklediğim boulangerie dersi yani ekmek yapımı bu haftaydı. Bagetten kepekliye türlü fransız ekmeğinin yapımımı öğrendik. Bence daha çok zaman ayırmalıydık bu derse ama program bu kadarına müsaade ediyor sanırım.

Ve geleneksel Croquembouche (okunuşu krokambuş anlamı ağızda kıtırdayan)
Üzeri karamel kaplı, içi krema dolu bu topçukları bir heykel gibi krokan tabakların üzerine dizerken dışarıda lapa lapa kar yağıyordu. Her seferinde yaptıklarımızı büyük bir onurla evlerine götüren biz çareyi bu dersin sonunda tatlıyı parçalara bölüp kutularımıza koymakta bulduk, içimiz her ne kadar acısa da!!

Fransızlar bu zarif tatlıyı düğün pastası olarak yapıyorlar. Bizdeki kadar kalabalık düğünler yapmadıkları burdan belli. Çünkü maksimum 50 kişilik hazırlanabiliyor. Hepsi yenilebilir malzemeden oluşan bu sanat eserini yapmak zorlu ama bir o kadar da keyifli...

to be continued...


7 Aralık 2010 Salı

Paris'te sona doğru...

Yeniden merhaba,
Paris'te üçüncü haftamı da tamamladım. Oldukça yoğun ama verimli bir haftaydı doğrusu...

Bu hafta ''haftanın keşfi'' ödülünü Un Dimanche a Paris (Paris'te bir pazar günü) adlı çikolata butiğine veriyorum.
http://www.un-dimanche-a-paris.com/nos-activites/la-boutique-chocolat.php
Daha önce hiç bu kadar şık bir çikolatacı gördüğümü zannetmiyorum. Tamamıyla modern bir tasarım anlayışıyla düzenlenmiş bu dükkanda çikolataların gümüş tepsiler için de azara azar, minik boylarda kare kare ve hiç gözü yormadan bu kadar şıklıkla sunulmuş olması gerçekten hayranlık vericiydi.
Satış yapılan butiği çay salonuna ince küçük bir koridor bağlıyor ve bu koridorda yürürken tamamen cam bir duvardan mutfağı yani çikolata ve tatlıların nasıl ve kimler tarafından ne ustalıklarla hazırlandığını izleyebiliyorsunuz. Tam bir görsel şölen.
Dakikalarca durduk izledik arkadaşlarla.
Sonra bergamot çayı eşliğinde limonlu tartı denedim. İnanılmazdı.




Bir akşamda okulun davetlisi olarak yemeğe çıktık. Le petit Bordelais adlı bir lokantadaydık.
Şef Philippe Pentecote'nin harikalar yarattığı mutfağından çıkan trüflü risotto ve karamelli milföy bence gecenin en lezzetlileriydi...








Bir milföy bu kadar mı hafif ve leziz olabilir. Tamamıyla doymuş olmamıza rağmen biz patisserie öğrencileri bu tatlıyı tabakta bırakmaya razı olamazdık, öyle değil mi?










Okulda ise tuzlu kokteyl sunumları öğrendik geçtiğimiz hafta. Bol bol hamur açtık bunun için.
Onun dışında da mus yaptık çeşit çeşit ve tatlılarda kullandık.
Şu anda Paris'te lapa lapa kar yağıyor. Birazdan yeniden okul yolunu tutacak ve yarım kalan Croqueambouche'umu tamamlayacağım...

Bu arada bu işe başladığımdan beri yaptığı tatlıların hayranı olduğum ünlü şef P.Conticini'nin amansız bir hastalığın pençesine yakalandığı haberini aldım dün ve çok üzüldüm. Genç yaşta büyük başarılar yakalamış bir insan. Umarım atlatır ve yeni güzelliklere imza atar. Patisserie des reves onun varettiği bir pastane ve bence dünyanın en şık pastanesi...
http://www.lapatisseriedesreves.com/